Hollanda Diyanet Vakfi ve BozPorus gençlik teskilatinin düzenlemis oldugu “Bosna” gezisine, Hollanda’dan yaklasik 50 genç katildi.
16 ekim 2010’da yollara döküldük…
Hollanda’nin çesitli illerden gencler otobüsle alindi, Köln’e kadar götürüldü. Köln’den hareket eden uçak ile Bosna topraklarina aksam saati vardik.
Bosna’da yagmur vardi…Bu yagmur bana Türkiye’ye geldigimdeki Istanbul yagmurunu hatirlatmisti.
Otobusle otelimize dogru giderken, pencereden Sarajevoyu izliyorduk hepimiz. Sarejevo (Saraybosna) bir yandan çok gelismis binalar, bir yandanda hüzün dolu: kirik, hala kursun izleri bulanan binalar içeriyordu.
Aksam saatlerinde otele yerlestik. Konferans salonunda düzenlenen toplantida, rehberimiz Nermina ile tanistiktan sonra disariya yemege çiktik. Ilk defa Bosna’nin o meshur (kebab) cevapcici’sini Moriça Han’da yedik. Kiymadan yapilan bu kebab, ekmek arasi ve sogan ile sunuluyordu. Yaninda sirkeli tursu yedik ve sebzeli-tavuklu corbayi içtik.
Ertesi gün arkadaslarla beraber Aliya Izzetbegovic’in mezarligina gittik.
Aliya Izzetbegoviç kimdir?
Bunun cevabini genç asena, dava arkadasim: Ezgi Demirbas söyle açikliyor:
“1925 dogumlu olan Aliya Izzet Begoviç, Bosnak halkinin deyimiyle ‘Baba’, müslüman halklarin deyimiyle ‘Bilge Kral’ olarak taniniliyor. Osmanli ordusunda subay olan dedesi Aliya, 1868’de Belgrad’dan Samac kasabasina tayini üzerine, burada toprak satin alarak yerlesti. Osmanli Sultani Abdulaziz döneminde bu bölgeye Sirplarin baskilarindan kaçan müslüman ailelerin yerlesmesi üzerine kasaba Aziziye adini aldi. Aziziye’nin daha sonraki yillarda Hirvat milliyetçileri tarafindan isgal edilmesi üzerine, müslümanlar buradan göçe zorlandilar. Aliya’nin ailesi de 1927’de Saraybosna’ya yerlesti ve Aliya Izzet Begoviç burada dünyaya geldi.
Müslüman Bosnak halkinin varligini korumak amaciyla 2. Dünya Savasindan önce, Bosnak, Arnavut ve diger Balkan müslümanlari tarafindan kurulan ‘Mladi Muslimani'(Genç Müslümanlar Teskilati) kisa zamanda Avrupa’da örgütlenmeyi basardi. Henüz 16 yasindayken, (2. Dünya Savasi sirasinda) bu teskilata üye oldu ve aktif olarak inandigi davasi için her türlü mücadeleye basladi. Aliya, Islamcilik(!) suçlamasiyla 5 yil agir hapis cezasina çarptirildi.Üç evladinin bas harfleri olan (Leyla, Sabina, Bakir) LSB kod adiyla yazilar yazdi. Komunizmin 1946 yilinda iktidara gelmesiyle gençligindeki faaliyetleri bahane edilerek kendisi ve onunla birlikte 2000’ini askin dava arkadaslari tutuklanarak Bosna–Sirbistan ormanlarinda çalistirildilar. Hapisten çiktiktan sonra, hukuk, ziraat, sanat ve bilim konularinda egitim gördü. 25 yil avukatlik ve bir insaat firmasinda yöneticilik yapti. 1983’te “Islam Manifestosu” adli kitabi delil gösterilerek birçok müslüman aydinla birlikte tutuklandi ve Genç Müslümanlar örgütünü yeniden örgütlemek suçlamasiyla 14 yil hapse çarptirildi. Önce 12, arkasindan 9 yila indirilen cezasi 1988 yilinda çikan af ile son buldu.
1990 yilinda Demokratik Hareket Partisi’ni(Stranka Demokratske Akcij(SDA)) kurdular. Oybirligi ile ilk baskani seçilen Aliya’nin kazandigi zaferler sayesinde bölgede Islamiyet yeniden hayat bulmaya basladi. 3 Mart 1992 gerçeklesen referandumun sonuçlarindan yola çikilarak, Sirplarin müdahalelerine ragmen Bosna-Hersek’in bagimsizligi ilan edildi. 6 Nisan 1992 Avrupa Toplulugu Bakanlar Konseyi Bosna-Hersek’in bagimsizligini tanidi. Ayni gün Bosna Savasi basladi.
BM tarafindan güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yil sonra Srebrenica, 1995 yilinin yaz ayinda 2. Dünya Savasi’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu katliaminin kurbani oldu. Bosnak milleti 6 Nisan 1992 tarihinden 14 Eylül 1995 tarihine kadar sürmüs olan savasta en az 200 bin sehid vererek ve yurtlarindan kopan yine en az 2 milyon mülteci insana ragmen Allah’in izniyle özgürlüklerine kavustular. ”Yemin ederim ki köle olmayacagiz” sözleriyle tehditlere karsi bir iman örnegi sergileyen Begoviç, önderliginde savasta muvaffakiyet kazandilar.
Yapilan katliam’dan mes’ul olan Bosna Sirp Ordusu’nun Baskomutani Ratko Mladiç’in savas arifesindeyken su sözü içlerindeki kini açiga çikartmaya yetmektedir; “Iste Temmuz 1995’te Sirp sehri Srebrenica’dayiz. Büyük bir Sirp bayrami arifesinde iken bu sehri Sirp milletine armagan ediyoruz.”
Buna karsilik Bilge Kral’in çok manidar sözü durumu özetlemistir; “Bosnaklari Bosnak yapan; Sirplardan, Hirvatlardan ayiran dinidir. O olmazsa biz de olmayiz.” diyerek Islam’a olan askini devlet siari haline getirerek mücadelesinde basarili olmustur.
Aliya, SDA’nin Genel Kurulu’ndaki veda konusmasinda sunlari söylüyordu: “Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanimizla yazdik. Evlerimiz yakilip yikildi. Düsmanlarimiz mert degildi, alçakça katliamlar yaptilar. Yapilan katliamlari dünya simdilerde ortaya çikartilan toplu mezarlardan anlamaktadir. Bu gerçekleri haykirmistik, duyan olmamisti. Tüm acilara ragmen çok sükür ayaktayiz. Yikilan ev ve camilerimizi yeniden insa ettik. Sehitlerimizi rahmetle aniyoruz. Onlarla insallah cennet’de bulusacagiz, onlari Allah’in ve meleklerinin huzurunda sanli direnislerinden dolayi kutlayacagiz. Gelinen noktada hersey bitmis degil, yeni basliyoruz. Baslattigimiz mücadelede eksiklikler olmasina ragmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. Ilerleyen yasim ve sihhatim nedeniyle aktif siyaseti birakiyor, bir nefer olarak ömrümü halkima hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yasayacagim. Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayragi teslim edecegim inanmis yüzbinler var. Artik Bosna Hersek hür ve bayragimiz kendi topraklarimizda dalgalaniyor. Selam sana ey halkim.”, ” Ilerlemis yasima ragmen, ümit ediyorum ki, halkimin özgürlüge ve kurtulusa ulastigini görecek kadar yasayacagim. 70 yasindayim ve önümüzde daha uzunca bir yol var. Kisiler ölür, halklar yasar. Mücadelemiz bana bagli degildir. Önemli olan da bu! Sancagi binlerce insan tasiyor…” diyen Islam dünyasi için bir model lider olan Bilge Kral Aliya Izzetbegoviç, 78 yasinda Saraybosna hastanesinde 19 Ekim 2003’te vefat etti. Vasiyetinde ” Beni sehitlerin yanina defnedin” dedigi için beraber mücadele ettikleri dava arkadaslarinin, halkinin sehadete ererek defnedildigi Kovaçi Mezarligina ugurlandi. Kabrine Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin kabrinden alinan toprak eklenerek gömüldü.
Allah mücadelesini baki kilsin. Allah rahmet eylesin ve sehitlerinden kabul etsin.
Ezgi Demirbas
Bu yazi bir bilgenin ibretlik hayat öyküsünü anlatiyordu….
Otelimize 5 dakikalik bir mesafede olan, Aliya Izzetbegovic’in türbesine gittik. Kovaçi Mezarliginda, rahmetli Izzetbegovic’in ve vasiyetindede bilindirdigi gibi, sehit ve dava arkadaslarida vardi. Mezar taslari bembeyaz, bazilarinin üstünde tesbih vardi. Hepsi müslüman isimleri iceriyordu. Etraftaki bulunan eski “Osmanli sarikli musalla tasli” türbelere hiç el dokunmamisti. Oldugu gibi onlarda rahmetli Aliya’ya ve arkaslarina komsuluk ediyorlardi, SubhanAllah.Arkadaslarla topluca dualar okuyup, oradaki yatanlarin ruhlarina hediye eyledik. Bu manevi ziyaretten sonra, sehre dogru yol aldik.
Saraybosna’nin nehir kiysinin yaninda olan 1890 yilinda insa edilmis Bosna Ulusal ve Universite kütüphanesi gördük. Kütüphane Bosna savas zamaninda 25 agustos 1992 tarihinde atese tutulmus, ülkenin ulusal arsivleri, Bosna’da yayinlanan eski gazete kitap ve dergiler gibi eserler yanmis kul olmus, 3 gün boyunca bu kütüphane irkçi Sirplarin atesiyle hep yanmis. Eserlerin birisini kurtarmak için içeriye giren bir kiz, Sirplarin ates acmasiyla oldürülmüs.[1][2]
2010 senesinde olmamiza ragmen kütüphane hala restore halindeydi. Umariz tekrar eserler bulunur, eskisi gibi kütüphane herkese açilir ve eski acilar diner.
Saraybosna’nin berrak akan nehirlerin üstünde nice köprüler vardi. Sehirdeki binalarin cogunda hala kursun izleri vardi. Tramvay yollarinin kenarinda yürürken bir “Türk Hava Yollari’nin” reklamini içeren tramvaylari giderken görmek, Bosna’nin ne kadar Türk hayrani oldugunu gösteriyordu. Saraybosna, tipki Anadolu’ya benziyordu. Bosnak kahvesiyle, börekçiyle, kebabcisiyla, mimari, tarihsel yapisiyla ve nice niceleriyle bana Türkiye’yi hatirlatiyordu.
Ögle namazini eda edebilmek için gittigimiz Gazi Hüsrev Bey Camisinde Bosnalilar tarafindan büyük ilgi aldik. Bizi görenler içten, yüzlerindeki tebessüm ile “selamun aleykum” dediler. Hepsi sevecen, çok cana yakin ve güler yüzlüydü. Türk oldugumuzu söyledigimizde, bizleri samimi bir içtenlikle kuçakliyorlar, öpüyorlardi. Camide namaz tipki Türkiye’deki gibi Osmanli usulu yapiliyordu. Hatta müezzinin taktigi kirmizi fesi ilgimi çekti. Camiler Bosna’da namaz vaktinden sonra kapaniyor, birdahaki namaz vaktine kadar açilmiyordu.
Saraybosna’nin çogu merkezi yerlerinin adinin Gazi Hüsrev Beg adini tasidigini gördüm. Gazi Hüsrev Begova vakfi, medresesi, camisi gibi. Hakkindaki yaptidigim arastirmada, kendisinin bir Osmanli torunu oldugunu ögrendim. Babasi Bosnak, annesi ise II. Beyazid’in kizi: Selçuk Sultan’dir.
Saraybosna’nin basçarsisinin yer taslari bölük bölüktü… Esnaflari güler yüzlü, hatta bir çok dükkanin adi Türkçe içeriyordu.
Mesala bir kebabcinin adi: Bujrun (yani Buyrun)du ötekisinin adi Istanbul. Çogu müslüman adi içeren nice daireler gördüm. Hatta bazi binalarin duvarinda sehitlerin isminlerini bulunduran nice anitlar vardi. Buda Rahmetli Aliya Izzetbegovic’in su sözünün tutuldugunu gösteriyor: “Savasta büyük zulme ugradiniz. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsaniz yapin, ama soykirimi unutmayin. Çünkü unutulan soykirim tekrarlanir”.
Osmanlilar daima Islamiyeti yaymak için mücadele vermislerdi. Bunun yaninda fetih ettikleri ülkelerde yasayan: “semavi dinler” olarak kabul edilen Musevilik ve Hiristiyanlik dinlerinin mensuplarina, hosgörünün üzerinde bir rahatlik içinde yasamalari için kiliserilerine ve sinagoglarina dokunulmamisti. Bu Osmanli tavrinin örnegini Saraybosna’nin sokaklarinda caddelerinde görebiliyorduk. Öglen yemeginden sonra carsinin icine dogru ilerledik. Çarsida bir çok cami, kilise ve sinagog vardi. Hatta aralarinda küçük bir mesafelerle yan yana duruyorlardi.
Sebze meyve satan Markale pazar ortaminda, diger binalardada gordugum gibi sehit isimlerinin yazildigi bir duvar gördüm. Savas zamaninda bu pazar yerine bomba atilmis, 68 sivil sehit edilmis.[7]
Ögle yemegini yemek için Saraybosna sehrindeki Radon Plaza oteline gittik. Otelin en üst kismindaki bulunan lokantadaki oturum yeri hafif bir sekilde 360 derece dönüyordu. 70 metrenin üstünde olan bu lokantadan Saraybosna’nin kusbakisini görebiliyorduk.
Aksama dogru, rehberimiz Nermina’nin köyüne, Kacuni’ye gittik. Kanuci Zenica, ile Saraybosna arasindaki küçük bir köy. Orada bulunan tekkeyi ziyaret ettik. Tekke’nin içindekiler o kadar çok cana yakin ve misafirperverdiler. Oranin hocasi çok güzel Türkçe konusuyordu. Bize hos geldin ettikten sonra, çay ikram edildi. Tekke’nin icinde bir çok hat eserleri ve hatta Fatih Sultan Mehmed’in fethi hakkindaki bir tabelo vardi, MasaAllah. Bu millet ne kadar çok Osmanliyi seviyordu, ne güzel bir hayranlik besliyorlardi, tam ibret alinacak bir durumdu…
Aksam namazini cemaat ile eda ettikten sonra, tekke’de, haci adaylarini, hacca ugurlamak için güzel bir mevlüd düzenlendi. Ilk önce def ile Türkçe ve Bosnakca ilahiler okundu, daha sonra halka kuruldu ve sesli bir sekilde Allahin isimleri, gur bir sesle zikir edildi. O tatli an, kelimelerle anlatilmayacak kadar güzel manevi doluydu.
2.gün
Ertesi gün 18 ekim pazartesi günü sabah kahvaltisindan sonra otobüsle Bosna’nin Tuzla sehrine gittik. Tuzla Bosna Hersegin 3ncü büyük sehri. Etrafda Tuzla üniversitesine giden yüzlerce gençler gördüm. [3]
Bosna’nin kuzey batisinda yer alan bu sehrin ismi zamanla Türkçelesmis, Tuz yeri anlamina gelen, Tuzla adini almis.
Tuz madenlerinin bulundugu sehirde, tuz çikartma islemi yapildigi için, tarihi binalarin çogu çokmüs ve bir cok binadada çatlaklarin olustugunu gördük.[4]
Ögle namazini sehrin merkezindeki merkez camide eda ettik. Caminin avlusunda bulunan yasli dede, hatiralik esyalar satiyordu. Ona Irak Türk’ü oldugumu söyledimde, Türkçe bilen bu bey amca, benim evimde Türkmeneli tv var demesin mi? Herzaman izliyorum demesi beni ayireten sasirtti. Onunla yapmis oldugumuz kisa bir muhabbeten sonra, “Türkmeneli’ne neler demek isterdin?” diye sordugumda: “Tüm müslümanlara selam olsun” dedi.
Ögle yemeginden sonra o amcayi bir daha o açtigi tezgahta göremedim ve veda etme imkanimda olmadi.
Caminin tam karsisinda bir çesme vardi. Rehberimiz, Srebrenitsa’daki sehitlerinin anitinin oldugunu söyledi. Bir muddet sonra, sehrin carsina dogru yürüdük. Kapija adli bir binanin önünde yine bir sehit aniti vardi. 25 mayis 1995’te düsen bir bombanin sonucunda 71 sivil, irkçi Sirplar tarafindan öldürülmüs.
Arkadaslarla beraber otobüsle Tuzla’nin “Pannonica Tuzla” adli açik hava müzesine gittik. Bu müzede eski tarihi Tuzla sergileniyordu.
Bu müzenin hemen az ilerisindeki 71 Bosnali’nin mezarliginada gittik. Sehitlerin çogu gençlerden olusuyordu. Içlerinde hem müslümanlar, hemde hiristiyanlar vardi. Hele 3 yasindaki Sandro Kalelic adli çocugun mezari dikkatimi cekti. Dogum tarihi: 1992 (Bosna savasinin baslangici) Sehit yildonumu 1995, Savasin bittigi sene… Annesinin bir hiristiyan, babasininda müslüman oldugunu ögrendim. Allah onlari ve tum sehitlerimize rahmet eylesin.
3.gün
19 ekim sabahi, yagmurlu bir günde Aliya Izzetbegoviç’in 7nci vefat yil dönümünü anmak için Kovaçi mezarligina gittik. Resmi sahsiyetlerin ve medya’nin yogun oldugu bu günde, Aliya Izzetbegoviç’e, dava arkadaslarina ve oradaki bulunan kabir ehline dualar okundu. Bu töreni uzaktan izliyerek, bizlerde dualara eslik ettik.
Bu merasimin ardindan otobüsle Bosna’nin Travnik sehrine dogru ilerledik. Bu sehre, Bosna’nin Istanbul’uda deniliyor.
Osmanli’nin fethinden sonra bu sehirin nufusunun büyük bir çogunlugu müslüman olmus. Bu sehir, Osmanli zamaninda nice devlet adamlari yetistirdigi için, vezilerler sehri olarakta taniliyor. Hatta kente 19 vezirin mezarlari/türbeleri bulunuyor. Bunun yani sira sehirde bir çok tarihi cami ve kilise bulunuyor.
Ögle vakti, Travnik’in tepesindeki bir kiliseye gittik. Kilisin papazi bizleri karsiladi. Bu kilisinin içinde Osmanli tarihine ayit, kilic, elbise, esya gibi nice eserler vardi. Bunun yani sira, Fatih Sultan Mehmed’in Bosna fermani’nin aslida bulunuyordu.
Bir kilisenin böyle bir degere sahip çikmasi ve güzel bir sekilde muafaza etmesi beni sasirtti.[5]
Fermanda: Yasin Hayal’e sorgulama sirasinda Fatih Sultan Mehmet’in bu fermani okutularak, söyle denilmis:
“Ata’nin yaptigina bak, bir desenin yaptigina…”
“Nisani-i humayun su ki
Ben ki
Sultan Mehmed Han’im;
ust ve alt tabakada bulunan
butun halk tarafindan su sekilde bilinsin ki,
bu fermani tasiyan Bosna rahiplerine
lutufta bulunup su hususlari buyurdum:
Sozkonusu rahiplere ve kiliselerine
hic kimse tarafindan engel olunmayip
rahatsizlik verilmeyecektir.
Bunlardan gerek ihtiyatsizca
memleketimde duranlara ve gerekse
kacanlara emn u aman olsun ki,
memleketimize gelip
korkusuzca sakin olsunlar ve
kiliselerinde yerlessinler;
ne ben, ne vezirlerim ne de halkim
tarafindan hic kimse bunlara herhangi bir sekilde
karisip incitmeyecektir.
Kendilerine, canlarina, mallarina, kiliselerine ve
disardan memleketimize getirecekleri kimselere
yeri ve gogu yaratna Allah hakki icin,
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)
hakki icin,
yedi Mushaf hakki icin,
yuz yirmi dort bin peygamber hakki icin ve
kusandigim kilic icin en agir
yemin ile yemin ederim ki,
yukarda belirtilen hususlara soz konusu rahipler
benim hizmetime ve benim
emrime itaatkar olduklari surece
hic kimse tarafindan
muhalefet edilmeyecektir.” [6]
Travnik’in o meshur tarihi kalesine arkadaslarla çikip, Travnik’i, aksam ezzaniyla seyir ettik. O tarihi minarelerin, Osmanli topraklarinda namaza çagrisini duymak, hepimizin tüglerimizi ürpertti, SubhanAllah.
Aksamin ilerki saatlerinle arkadaslarla beraber Elci Ibrahim Pasina Medresesine gittik. Bu medresede 4 senelik bir lise, icinde hem normal lisenin dersleri vardi, hemde islami bilgileri veriyorlardi. Osmanli zamaninda kurulmus olan bu lisede ayrica 2 Türk ögrencide vardi. Hatta Bosnak konusmacasinin tercümesini yapan Türk ögrenci, Bosna’nin hiç zor olmadigini anlatti. Konusmaci, gelen yillarda daha fazla Türk ögrencilerini medresede görmek istedigini ve Bosna-Türk-Islam köprüsünü olusturmak istediklerini dile getirdi. Arkadaslar, bizim yasimiz geçti dediler, ama Allahin izniyle bu kopruyu olusturabilmek için, ya yegenimizi, yada kendi çocuklarimizi bu okullara gönderecegiz diye söz verdiler.
4. gün
Sabah erkenden yollara koyulduk. Bu sefer istikametimiz Pocitelj’ti. Pocitelj bir zamanlar Türklerin yasadigi köy olarak taniliyor. Ögle namazimizi burada eda ettikten sonra, kaleye dogru yürüdük. Kalenin etrafinda çesitli yesil agaçlar vardi. En çoguda nardan olusuyordu. Daha sonra kalenin en yüksek yerine çiktik. Osmanli’larin torunlari olarak Türk bayragini kalenin en yüksek tepesinde dalgalandirdik.
Asagiya indigimizde satiçilarin kulahlar içinde nar parçalarini, mandalin ve kuruyemis türü yiyecekler sattiklarini gördüm. Hepsi taze ve göz kamastiriyordu. Pocitelj’den sonra Mostar’a dogru yol aldik.Mostar, Bosna’nin en büyük sehri olarak tanilan bir sehir. Neretva Nehri’nin üzerinde yer alan Mostar köprüsü Mimar Sinan ögrencisi “Mimar Hayrettin” tarafindan 1566 yilinda insa edilmis. Söylentilere göre sehrin erkekleri, nisanlilarina cesaretlerini göstermek için dügün öncesinde köprüden atlarlarmis.
Köprünün dogusunda müslümanlar batisinda ise Hirvatlar yasiyorlar. Köprü sembolik anlamda hosgörü ve kültürel çesitliligi gösteriyordu.
Her savas zamaninda koprüyü hedef alan Islam düsmanlari olurmus. En son Bosna savasinda ilk önce ’92 senesinde Sirplar tarafindan daha sonrada ’93 senesinde Hirvatlar tarafindan yikilan köprü büyük hasar görmüs. Hasari onaylamak isteyen Ingilizler, yerine demir bir köprü yapmislar. Daha sonra 1997 senesinde Türk sirketi olan ER-BU, köprüyü tekrar insaat edebilme görevini üstlenmis. Yogun çalismadan sonra 2004 senesinde köprü Prins Charles tarafindan tekrar hizmete açilmis.[8]
Gurubumuz ikiye ayrildi. Bir kismi ilk once Blagaj’daki Sari Saltugun tekkesine, daha sonrada Mostar köprüsüne gitti. Diger kismimizda ilk önce Mostar köprüsüne ve sonrada yetimhaneye gitti.
Arkadaslar arasinda topladigimiz parayla, yetimhanedeki yetimler icin hediyeler aldik. Mostar’daki bulunan Misirli Osman Ahmed Osman yetimhanesine gittik.
Aksamin geç saatlerinde geldigimiz için yetimlerin çogu uyuyordu. Rahatsizlik vermemek için, sadece arkadaslarimizin bir kismi içeriyi girip hediyeleri dagitabildi. Orada bir genç oglanla tanistim, adi Serif’di. Yalin ayagiyla bize eslik etti, ne kadar cok içeriyi gir, soguk desekte, sevinçten önemli degil diyordu. Gittigimiz yetimhanedeki çogu gençler, ergenlik cagindaydi. Bizleri “Selamun aleykum” diyerek karsiladilar, “Allaha emanet” diyerek yola saldilar. Bu kadar çok diline ve dinine samimi olan bu gençler beni duygulandirdi, çünkü kendi etrafimdaki gençler son zamanlarda, anca bye bye, diyerek vedalasabiliyordu. Helal olsun bu gençlere, INSALLAH bu gelisimiz son olmaz.
5.gün
22 Ekim 2010 tarihinde sabah erkenden Srebrenitsa’ya gittik. Rehber arkadaslarimiz bugünün aci dolu ve anlamli bir gün olacagini önceden tembihlemisti. Ilk önce Potaçari sehitlik anitina gittik. Ögle namazini arkadaslar o sehitlikteki, askerler ile beraber eda ettiler. 1995 senesinde, Srebrenitsa sehrinde gerçeklesen katliamda, binclerce müslüman Bosnak halki sehit edilmis.
Bu katliam hakkinda rahmetli Aliya Izzetbegovic söyle buyurmus:
“…Düsmanlarimiz sadece tek bir irk taniyorlar; kendi irklari, tek bir din taniyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti taniyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açisindan yok edilmeye mahkumdur…”
Hala cesetleri belli olmayan, sehitlerin arastirmalari devam ediyor. Sehitlikte mezarlarin hepsi ya beyaz musalla tasi iceriyordu, yada yesil bir tahta.Hepsinin adi müslümandi…Birkac soyisimlerde Türkce iceriyordu: Kardesevic, Yasarovic, Kurtic, Izmirlic… Zaten katliami yapan alcak soykirimin mimari Sirp ordu komutani General Ratko Mladiç, Sirp Televizyonunda yapmis oldugu konusmasinda: “Türkler”den intikam alma zamaninin geldigini ve sehrin Sirp milletine bir hediye oldugunu” söylüyordu. Türkler olarak nitelendirdigi, aslinda kendi etnik kökenli olan Bosnak Müslüman halkiydi. Bir buldugum yazida bir Bosnak söyle anlatiyordu: “Sirplar bizi tasidigimiz Türk isimlerimizden dolayi öldürdüler.” Nitekim, Sirp ve Hirvatlar, Bosnaklar’a ‘Türk’ diyorlardi ve “burada Türkleri istemiyoruz, Bütün Türkleri Türkiye’ye gönderecegiz” sloganlariyla bu insanlari öldürüyorlardi. Bugün hala Srebrenica’da duvarlarda katliam esnasinda Sirplar tarafindan yazilmis “Sve Turci u Turciju-Bütün Türkler Türkiye’ye” sloganlarina rastlamak mümkündür.[9]
Bu asalik komutan büyük arastirmalara ragmen hala bulunamamistir bu günümüze kadar.
Rabbim bizlere müslüman Bosnak halkinin hakkini: Slobodan Milosevic, Radovan Karadzic ve Ratko Mladic’den almayi iki cihanda nasip eylesin.
Potcari sehitliginin hemen karsisinda, savas zamaninda BM’de görev gören Hollandali’larin kaldigi yer bulunuyordu. Binanin duvarlarinda, nefret edilecek kadar saçma sapan yazilar, açik kadin karikatürleri ve günleri saydiklari rakamlarin çizgileri bulunuyordu. Bir Hollanda vatandasi olarak bu yazilardan ve resimlerden gerçekten utandim.
Ne yazikki Hollanda 1995 Srebenitsa katliamindaki suçlulardan oldugunu hala üstlenemiyor.
Öglenin ilerleyen saatlerinde Srebenitsa’da bulunan yeni insa edilmis camide, mevlüd dinledik. Ne hikmetse çogu karsilastigimiz camilerin imamlari benden güzel Türkçe biliyorlardi, MashaAllah. Mevlüde sehit anneleride katildi. Hepsi cana yakin, içlerinde ne kadar çok aci besleselerde tebessüm edebilen teyzelerdi. Camide üsüdügümüzü gören teyzeler, kendi ayaklarindaki patigi çikartarak üsüyen arkadaslara verdiler. Mevlüdten sonra kisa bir görüssmeden sonra, sehit analariyla hatiralik resim çekindik.
Otobüsle geri Saraybosna’ya döndügümüzde, arkadaslarin çektigi resimlere bakarak göz yaslarinin yanaklarindan süzüldügünü gördüm.
Srebenitsa tam bir ibretlik sehir. Hollanda’ya döner dönmez bu katliam hakkinda arastirmalar yapip, neden hala kimse bu katliami üstlenmiyor? Neden Bosnak sehitlerin cesetleri hala bulunamiyor ve daha nice neden adli sorularin arastirmasini yapmak için kendime söz verdim.
Sehitlerin diyari Srebenitsa’dan hüzünlü bir sekilde ayrilirken, gece vakti tekrar Saraybosna’ya döndük.
6.gün
22 ekim günü, Saraybosna’da pazar yaparak geiçrdik. Sevdiklerimize hediyelik bakirdan yapilan kahve seti, sucuk ve pastirma aldik. Bütün günümüzü güzel ve anlamli bir sekilde degerlendirebilmek için elimizden geleni yaptik. Bu serbest günün en güzel yani, vakti geldiginde namazi en yakin camide eda edebilmekti.
Aksam yemegini yemek için son kez, merkezde bulunan Zeytin lokantisina gittik. Orada isleyen Hüseyin abi, gezimizin nasil gectigini, neleri ogrendimizi sordu. Ayni zamanda bizlere nasihatlarda bulunarak, gezdigimiz yerlerden ibret almamizi istedi.
Bu anlamli konusmadan sonra, otelemize geri döndük. Yarin son günümüzdü. Saraybosna’yi daima bir Osmanli sehri olarak hafizamdan silinmiyecek. Dilerim Allah’tan bu maneviyati bol olan sehirler, öz degerlerini, benligini korurlar ve daima böyle asil duruslariyla herkese Osmanliyi daima hatirlatirlar.
7.gün
23 ekim günü “Tünel müzesine” gittik. Bu tünel Bosna-Hersek’te savas sirasinda alt geçit olarak kullanilmis. Savas’ta 800 metre uzunlugundaki bu tünel, 93 senesinde 4 ay 4 gün içinde yapilmis.
Bu tünel hakkinda TRT’deki su anlamli yaziyi buldum:
Eski Yugoslavya’dan bagimsizligini ilan eden Slovenya, Hirvatistan ve ardindan Bosna-Hersek’e savas ilan eden dönemin Sirbistan Devlet Baskani Slobodan Miloseviç ile isbirligi kuran Bosnali Sirplar, Bosnak nüfusunun yogun yasadigi kentlere silahli saldirilar baslatti.
Ülkeyi adeta ’’cehenneme’’ çeviren bu saldirilardan en fazla etkilenen kentlerden biri, bir zamanlarin ’’baris ve huzur kenti’’ Saraybosna oldu.
Tam üç yil boyunca kusatma altinda kalan Saraybosna’ya, kentin çevresindeki daglarda konuslanan Sirp birlikleri günde ortalama iki bin bomba yagdirdi. Kentte, ele geçirdikleri bölgelerin yüksek binalarinda konuslanan keskin nisancilar, ’’insan avcilari’’ oldu. Gida ve ilaç sikintisinin had safhaya ulastigi kentin bu kaderini degistirmek için Bosna-Hersek’in merhum Devlet Baskani Aliya Izzetbegoviç ve arkadaslarinca çözümler aranmaya baslandi.
“Hayat Tüneli” sehrin makus talihini degistirdi
Savas sirasinda Bosnaklara gönderilen yardimlarin havaalanindan kente ulastirilamamasi nedeniyle, Izzetbegoviç baskanligindaki bir heyet, bir tünel kazilmasi yönünde karar aldi.
Saraybosna Havaalani ile Butmir bölgesi arasinda kalan 800 metrelik alana tünel kazma çalismasi baslatildi. Gizlice 1993 yilinin Temmuz ayinda baslatilan çalisma 4 ay, 4 gün sürdü. Askerler ve halkin isbirligiyle kazilan bu tünel, bir metre genisliginde, 1,6 metre yüksekliginde ve 800 metre uzunlugundaydi.
Tünele havaalanindan gelen yardim malzemesinin nakli için raylar ve vagonlar da yerlestirildi.
Tünelin hayata geçirilmesiyle birlikte savasin ve Saraybosna’nin kaderi artik degismeye basladi. Silah, gida, ilaç ve gereken her türlü sevkiyat bu tünelden yapiliyordu.
Tünelin açildigi ev simdi Savas Müzesi
Saraybosna Uluslararasi Havaalani’na 800 metre uzakliktaki tünelin kazilmaya baslandigi Dobrinya Mahallesi’ndeki iki katli ev, savas müzesine dönüstürüldü. Halen müze olan evin dis cephesinde mermi izleri, iç duvarlarinda ise savasa ait unutulmaz resimler, asker giysileri ve ekipmani teshir ediliyor. Her gün yüzlerce turist tarafindan ziyaret edilen müzede, ziyaretçilere, müzenin kazilmasi sirasinda ve savas sirasinda çekilen görüntüler izletiliyor.
Dünyanin dört bir tarafindan gelen turistler, müzeyi ziyaret ederek, Saraybosna’nin savas izlerini yakindan görme sansi ve o sirada savasin taniklariyla sohbet etme imkani elde ediyor.
Evin sahibi Kahraman Nine
Tünelin kazilmaya baslandigi evini Bosna ordusuna tahsis eden ve o sirada çalisanlara yemek hazirlayan Sehide Kolar, simdi ilerleyen yasina ragmen müzeyi görmek için gelenleri evinde agirliyor.
Türklere karsi özel ilgi gösteren ve sadece ziyaretçilerinden Türklerle konusmayi tercih eden Sehide Kolar, tünelin kazilmasiyla Saraybosna halkinin kurtulusunun saglandigini söyledi.
’’Bu tünel olmasaydi Saraybosna zor kurtulurdu’’ diyen Sehide nine, sözlerini söyle sürdürdü:
’’Biz burada neredeyse üç yil boyunca çaresiz bir sekilde kapali kaldik. Tek ümidimiz bu tüneldi ve bu tünel hem sivil halki, hem askerleri hayatta tuttu.
Aslinda bizim üç yil süren bu zor durumumuz baska insanlarin durumlarina bakilirsa pek de zor sayilamaz. Dünyanin tam olarak neresinde bulundugunu bilmesem bile Gazze’yi duydum. Oranin insanlari uzun yillardir kusatma altinda yasiyor. Biz üç yilda bu kadar zorluk çektiysek, onlarin çektikleri zorluklari hayal etmek bile zor.’’
Kolar, yarali Bosnak askerlerinin, farlari yakilmayan ve motor seslerinin duyulmamasi için yavasça seyreden kamyonlarla tünele getirildigini, bu islemin gece ve çok gizli bir sekilde yapildigini ifade etti.
Savas sirasinda yasananlari asla unutamayacagini söyleyen Sehide nine, Türk halkina savas zamaninda Bosnaklara gönderdigi yardim için ayrica tesekkür etti.[10]
Arkadaslarla beraber tünelin bir kismindan geçtik ve orada bulunan esyalari inceledik. Tünelin bulundugu yerden hava limani cok kolay görünüyordu. Etrafdaki bir köprünün üstünde ayyildiz cizildigini gördüm. Hala duvarlarda kursun ve bomba izleri vardi…
Bu anlamli müze gezisinden sonra hava limanina geri döndük. Böylece 7 günlük gezimiz sona ermisti. Çok cana yakin olan rehberimiz Nermina’dan veda ettik.
Bütün gezi boyunca yanimizdan ayrilmayan, tam bir abla olan Nermina’nin iyiligini hic unutmayacagiz.
Son söz
Bosna, annemin bize çocukken ögrettigi dualarda andigimiz ülkeydi. Bosna bizlere çogu seyi ögretti. Bunlari yazdigim yazida anlatmaya calistim.Dilerim Allah’tan gitmeyen arkadaslarimada gitmek ve ibret almak nasip olur.
Emegi geçen, Hasan ve Onur kardeslerimizden Allah razi olsun. Dualarda Bosna’yi unutmamak dilegiyle,
Türkmeneli
Kaynakca:
1) http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/yayinlar/tkmazi95-3.pdf
2) http://tk.kutuphaneci.org.tr/index.php/tk/article/viewArticle/1319
3) http://site.mynet.com/bosnavehersek/bosna/id14.htm
4) http://www.bosnakdunyasi.com/haberdetay.asp?ID=1133
5) http://www.trt.net.tr/trtturk/HaberDetay.aspx?id=ee5ae120-08bc-4a13-b03e-fef456fc219e
6) http://mehmetedebali.wordpress.com/2007/02/12/fatih-sultan-mehmetin-bosna-fermani/
7) http://tr.wikipedia.org/wiki/Markale_katliamlar%C4%B1
8 ) http://tr.wikipedia.org/wiki/Mostar_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC
9) http://www.sifirforum.com/forum/viewtopic.php?t=1811
10) http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=cc6d7d00-2a51-41a2-8a5c-626034fe9cb7
Son düzenleme: 30-7-2011